26 Mayıs 2013 Pazar

THE GREAT GATSBY



Şunu bir izleyin bir dinleyin zaten, bu müzik ve bu görüntüler birleşince filmi merak etmemek imkansız hale geliyor bence... İnsanın tüylerini diken diken etmiyor mu, ediyor, benim etti tüm film boyunca neredeyse. Çok şey var bence filmin içinde basit bir aşk hikayesi değil sadece... Belki biraz da takıntılı bir adamın bir kadını nasıl sevdiğini izliyorsunuz. Dünya üzerinde bir insan birini bu kadar sevebilir herhalde en fazla diyorsunuz kendi kendinize. Budur yani, bundan çoğu olamaz, bundan güzeli olamaz... 

22 Mayıs 2013 Çarşamba

DİRTY DANCİNG....





1987 yapımı, Türkçe'ye 'İlk Aşk İlk Dans' diye çevrilen filmin orijinal adı 'Dirty Dancing' dir. Yönetmeni Emile Ardolino olan film 100 dakika sürüyor. Müziğe ve dansa fazlasıyla yer verdiği gibi aynı zamanda etkileyici bir aşk hikayesine ve toplumsal mesajlara da yer veriyor. Kadın başrol oyuncu tüm film boyunca 'baby' lakabı ile karşınıza çıkan Jennifer Grey. Johnny Castle rölü ile de Hayalet filminin meşhur oyuncusu Patrick Swayze'yi görüyoruz.

Bağımsız bir film olarak çekilmiştir ve türü romantik-dram diye geçer. 1988 yılında Time of my Life şarkısı ile  Oscar ödülünü kazanmıştır.

Kesinlikle izlenmesi gereken bir film, bir klasik bence...



















6 Mayıs 2013 Pazartesi

LAURA DEKKER



Resimde gördüğümüz genç denizci henüz 16 yaşında Hollandalı genç Laura Dekker. Yelken dünyası dergisinin 349. sayısında karşılaştım onun hikayesiyle ve beni çok etkiledi, eminim ki okuyan daha bir çok insanda da benzer duyguları uyandırmıştır.


Dekker şuan tek başına dünya turu yapan en genç denizci unvanını almış durumda, son zamanlarda bir hayli popüler hale gelmiş durumda zaten genç denizcilerin bu tür turlara çıkmaları. 18 yaş altında bunu yapan ilk cesur kişi Zac Sunderland, o gezisini 17 yaşında yapıyor. Ardından Micheal Perham, Jessica Watson geliyor.

Laura'ya dönecek olursak. Beni en çok deniz de doğmuş olması etkiledi, anne ve babasının dünya seyahati sırasında. Yaşıtlarının aksine çok farklı şekilde büyümüştü o. Denize, yelkene, teknesine nasıl bir tutkuyla bağlı olduğunu, bu bilgiyi öğrendikten sonra çok daha iyi anladım. Herkesin nasıl bir memleket kavramı varsa, onun da vardı, memleketi de okyanustu...

İlk olarak 7 metrelik Guppy isimli teknesiyle uzun yollara çıkmış Laura, 10 yaşında yaz tatillerinde yalnız başına Kuzey Denizi ve Wadden Denizi'nde tutmuş dümeni. Evet, yanlış duymadınız sadece 10 yaşında! Ben de dahil olmak üzere çoğumuz bu yaşta sadece ailemizle bir otelde tatil yapabilirken, Laura açık deniz seyriyle ilgili tecrübe kazanmaya başlamıştı. Ardından 13 yaşında Hollanda'dan İngiltere'ye gitti gene tek başına. Ancak burada İngiliz yetkililer olaya el koydu ve Laura'nın yanında bir büyük olmadan dönüşüne izin vermediler. 




Aynı yılın ağustos ayında yani Laura 14 yaşındayken dünya turuna çıkmak istediği duyurdu. Artık 11,5 metrelik  yeni bir teknesi vardı. Ancak istediği limandan tek başına yola çıkması hiçte kolay olmayacaktı. Ancak ailesi arkasında tam destekti ve kızlarının en büyük hedefini gerçekleştirmesi için sonuna kadar onun yanında olacaklardı. Hollanda'dan onayı alamayan Laura, babası eşliğinde Portekiz'e yola koyuldu, oradan da olumsuz yanıtla ayrılan baba-kız bu kez Cebelitarık'a gittiler, sonunda tek başına denize açılabileceği bir liman buldular, yasal zorunluluklar son buldu. Laura Dekker en büyük istediğini gerçekleştirmek üzere açıldı. 15 yaşını bile doldurmamıştı bu sırada henüz... 

366 günde, 27.000 deniz milini tamamladı Laura ve şuan resmi olarak tek başına dünya turu yapan en genç denizci durumunda!

İnsanın gerçekten istedikten sonra yapamayacağı şey yok demek ki diye düşündürüyor...






1 Mayıs 2013 Çarşamba

Yıl 2004 Yelkenle Tanışıyoruz

Yelkenle ilk tanışmam 2004 yılında, babamın bu konuya olan merakı sayesinde başladı, çokta iyi olmuş. 12 metrelik bir gezi teknesiyle başladık bu işe. Kendi hemen kapmıştı işi ve bana da bir an önce öğretmeye beni de yedek kaptanı yapmaya çalışıyordu. Bende belki normal bir kız çocuğundan biraz daha fazla istekliydim bu konuda. 

Her hafta sonu denize açılmaya başladık ve 2004 senesinin yazında da, yazımızın yarısını alacak bir gezintiye çıktık. Marmara'dan başlayarak Ege kıyılarının bitişine kadar sürdü seyrimiz. İlk senemizde Akdeniz'e kadar inmeye cesaret edememiştik :). İlk yıl bizim için tam bir fiyasko olmuştu! Daha bu konuda yeni olduğumuzu ve teknedeki tek donanımlı insanın babam olduğunu düşününce pekte şaşırtıcı bir son değildi aslında bu. Kavança atıp ana yelkeni yırtmak mı dersiniz, zaten yırtık olan bir yelkenle yol alırken bir de üzerine motorun bozulması mı dersiniz, neler geldi başımıza. Hepsi bize bir ders oldu ve hepsinden bir şeyler çıkardık. Mesela benim çıkardığım ders İstanbul'a döner dönmez Ataköy Marina'da ki optimist kursuna başlamamı sağladı. 

O yaz yaşadıklarımız, yelkeni hem teorik anlamda hem de fiziksel anlamda daha temelden ve babam olmayan bir insandan öğrenmem gerektiğinin fazlasıyla kanıtlamıştı bana. O sırada yaş aralığım yelken eğitiminin ilk evresini almaya yetiyordu sadece. Bu da optimist oluyor. Çok güzel bir kurs dönemi olmuştu bu benim için. Ama o dönemde yelkene olan rağbetin bu gün ki ile alakası yoktu. Yaklaşık 20 kişilik bir sınıf olmuştuk ve tek kız bendim bu sınıfın içinde. Kendimi sanki 'erkek sporu' yapmaya çalışan bir kız gibi hissetmiştim. Ve aslında güçten çok tekniğin önemli olduğu bu sporda böyle hissetmek çok kötüydü. 

Her şey çok güzel gitmişti artık bu konuyla ilgili bir alt yapım olmuştu ve babamın bana öğreteceği şeyleri anlamaya daha hazır bir hale gelmiştim. O dönem Ataköy Marina'da ki bu eğitimden çok memnun kalmıştım ancak bu günlere hala bu kursları veriyorlar mı bilmiyorum. Az önce sitesine göz attım, sanırım şuan böyle kursları yok. Zaten o günlerde Fenerbahçe taraflarında ki kurslar laser, dragon diye devamı dersleri de verirken Ataköy'de sadece optimist veriliyordu.






4 Ocak 2013 Cuma

Bedenimiz, sinirlerle heyecanın; panikle, şüphenin, başlangıçla sonun arasındaki farkı anlamaz.
Bedeniniz size oradan kaçmanızı söyler sadece.
Bazen görmezden gelirsiniz.
Ki bu makul bir harekettir.
Ama bazende kulak verirsiniz.
İçgüdülerinize güvenmeniz lazım yani, değil mi?
Bedeniniz ''kaç'' dediğinde
Kaçacaksınız.

1 Ocak 2013 Salı

THE ROMANTICS




Farlom!
The every word is like a bell
to toll me back from thee to my sole self?
Adieu!
The fancy cannot cheat so well
As she is famed to do, deceiving elf.
Adieu! Adieu!
Thy plaintive anthem fades
Past the near meadows, over the still stream,
Up the hill-side; and now 'tis buried deep
In the next valley-glades:
Was it a vision, or a waking dream?
Fled ia that music:
-do I wake up or sleep?




Sahipsiz kimse!
Kelime, senden kendi özüme dönüşüm için çalan bir çan gibi.
Elveda!
Hayallerde, şöhret şahsiyetlerde aldatılamaz.
Elveda! Elveda!
Senin hüzünlü marşın, yemyeşil bile sarartır,
Durgun akarsu boyunca yamaca kadar.
Ve ağaçsız alanlara gömülecektir.
Bu bir hayal miydi yoksa bir rüyadan uyanma mı?
Kaçan müziğin ta kendisi:
-uykuda mıyım yoksa uyanık mı?




The romantics! Evet bir film anca bu kadar güzel olabilirdi herhalde. Kimilerine göre sıradan amerikan filmi söylemiyle anılsa da, benim unutmayacağım filmlerden biridir. Tabi 3 kere izlememin de  bununla bir ilgisi olabilir. Yukarı da paylaştığım bölüm filmin en güzel sahnelerinden biri kesinlikle izlenmesini tavsiye ediyorum özellikle de çoğumuz gibi çarpık arkadaşlık-aşk ilişkileri yaşadıysanız! 

İnsanlar kendinden bir şeyler bulduğu şarkıyı dinlemeyi sever,
içinde yaşadığı şeylere uyarlayabileceği durumlar olan filmi zevkle izler.
Bu da öyle bir duruma daha yakın sanıyorum. Galt Niederhaffer kendi romanından uyarlamış bu filmi(bir sürü kitapçıya sormama rağmen kesinlikle bulamadığım bir kitap). Filmi kısaca söyle özetleyebilirim 7 yakın arkadaş ve bunların çarpık ilişkileri. Tom 5 yıl Laura ile eğlenceli tutku dolu bir ilişki yaşadıktan sonra gruptaki diğer bir arkadaşı Lila ile evlenme kararı alıyor ve bunun üzerine bu 7 karakter o haftosonu düğün için aynı evde bulunuyor. Ve tabiki ardından olaylar başlıyor, bu kadar ateş ve barut.

Romantikler filmi adını Laura’nın bir kısımda söylediği gibi gruplarının takma adından alıyor bu takma adı almalarının nedeni de birbirleriyle çıkma geçmişleri.

Ben çok beğendim izlemeyi düşünenlere de şimdiden iyi seyirler!